≡ Menu

Toplumun kadınlardan beklentileri, kadınlık ve annelik rolü üzerine Salpi Özgür ile canlı yayında söyleştik.

Konu ile ilgili daha önce şöyle de bir yazı vardı:

Doğum oranları demografi

Türkiye’deki anne profiline baktığımda, ortalama annelik yaşının son 20 yılda 2 yaş artarak 28’e çıktığını görüyorum. İlginç: Amerikalı kadınlar daha genç yaşta anne oluyorlar. Doğum oranları ve annelik müessesesinin sorgulanması ile ne gibi demografik değişiklikler beklemeliyiz?

Türkiye dahil modern dünyada annelik kurumunun profili

Amerikan Pew Araştırma Merkezi’nin Amerikan anneleri üzerine araştırması bize modern anneliği 6 nokta üzerinde özetliyor. Bu araştırma tüm Türkiye’de olmasa da bu bültenin okurları arasında belli oranda karşılık bulur sanıyorum.

  • Yüksek eğitimli kadınlar arasında anne olma oranı 1994 yılında %65 iken şimdi %88. Eğitimli kadınlar arasında anne olma oranı artıyor, ancak eğitimli kadın başına düşen çocuk sayısı azalıyor olmalı.
  • Kadınlar daha geç anne oluyor. Amerikalı kadınlarda anne olmada ortalama yaş 1994’de 23 iken şimdi 26.
  • Kadınlar hem işte hem de evde 25 yıl öncesine göre daha çok çalışıyor. *Bu bulguya tekrar dönelim aşağıda.
  • Her dört kadından biri çocuğunu babasız büyütüyor. Bu oranın Türkiye’de böyle olacağını sanmıyorum.
  • Göçmen kadınlar, yerel kadınlardan daima daha fazla çocuk doğuruyor. *Buna da dönelim tekrar.
  • Amerikalıların büyük çoğunluğu anneliğin çok zorlu olduğu konusunda hemfikir.

BAŞKA BIR PERSPEKTIFTEN annelik

Herhalde yeryüzünün tarihinde kadın ve anne olmak, Türkiye’yi de içinde sayabileceğimiz Batı ülkelerinde hiçbir zaman bu kadar kolay olmamıştı. Yine de en çok şikayeti şimdi duyuyoruz. Mesela New York Times modern babaları babalıktan kaytarmak ile suçluyor. Oysa benim modern Batı toplumlarında babalara bakarak gördüğüm, babalarımız bize babalık etmemiş. Tamamen bir jenerasyon meselesi. Kesinlikle bir ilerleme var. Kadın, dünya tarihinde altın çağını yaşarken erkeklerden de hiçbir dönemde bu kadar şikayet edilmemişti.

NEDEN BÖYLE?

Ben bunu dünyayı değiştirecek fikirlerin tükenmiş olmasına bağlıyorum. Fikirler tükenince insanları mobilize etmek için mitlere dayandırılan kimlik siyaseti kaldı geriye. Siyahlar beyazlara, homolar heterolara, ama en çok da kadınlar erkeklere karşı. Üstelik modern dünyamızın birbirleriyle alakasız problemleri de bu zıtlaşmaya eklemleniyor.

Örnek: Dikkatiniz çekti mi; son bir yılda ivme kazanan iklim aktivizmi sadece kız çocuklarının önderliğinde kendini gösteriyor. Sebebini 17 yaşındaki Jamie Margolin’den öğreniyoruz. İklim değişikliklerine patriyarka sebep oluyormuş.

Kadına şiddetle doğaya şiddet birbiri ile bağlantılı diyor Zero Hour adlı örgütün lezbiyen başkanı Jamie Margolin

Bu da bir din. Yeni bir din. Ve insanlık tarihince varolan sembolleri ve mitleri kullanarak kendi sembol ve mitlerini yaratmada da epey usta çevrecilik dini mensupları ve mesihleri.

Kadınlar hem işçilik hem de annelik yaparak artık 25 yıl öncesine nazaran daha çok çalışıyorlar

Bu iddia hem doğru, hem yanlış.

Kadınlar daha fazla çalışıyor. Tıpkı erkeklerin de daha fazla çalıştığı gibi. Amerikan toplumunda son 25 yılı kapsayan aşağıdaki grafiği tercüme edecek olursak (sarı renk: ücretli mesai – mavi: ev işi – turuncu: çocuk bakımı)

  • Babaların ücretli mesaileri azaldı (annelerin de iş piyasasına girmeleri sebebiyle)
  • Babaların ev işlerine yardımları arttı
  • New York Times’ın attığı başlığa rağmen Amerikan babaları, çocuklarının bakımına ayırdıkları zamanı katlamışlar
  • Mesai, ev işi ve çocuk bakımını toplarsak erkekler kadınlardan fazla çalışıyor
  • Erkeklerin kadınlardan 5 yıl az yaşadıklarını da eklemeyi unutmayalım

TÜRKIYE’DE DOĞUM ORANLARI, DOĞURGANLIK HIZI

2016 yılında 2,11 çocuk iken 2017 yılında 2,07 çocuk olarak gerçekleşti. Bu durum, doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10’un altında kaldığını gösterdi.

Doğurganlık hızının en yüksek olduğu il 4,29 çocuk ile Şanlıurfa.


DÜNYAYA DAIR KORKUTUCU BIR GRAFIK

Dünya nüfusu artıyor. Ancak her yerde aynı ölçüde değil.

Nijerya’nın 1950’deki nüfusu 38 milyon. 60 yıl sonra, bugün 191 milyon. Tüm Afrika kıtasında ortalama doğum oranı kadın başına 5 çocuk. Avrupa Birliği’nde bu oran kadın başına 1,5. Bu arada 2100 yılına yaklaştıkça Afrika’da yaşam şartları şu veya bu şekilde biraz iyileşirse (Batı’nın yardımları ve Çin’in yatırımları ile), Batı’nın geliştirdiği ilaçlarla HIV’in önüne falan geçilirse, ki böyle olma ihtimali yüksek… Bunların hepsi BM’nin nüfus tahminlerinin tutturacağına işaret. Hatta aşabilir bile.

Globalizm rüzgarları hâlâ esiyorken kıtaları ve halkları birbirlerinden izole düşünmek de pek doğru olmaz herhalde?

Fransa’da 2005 yılında doğan tüm çocukların % 26’sının hem anne hem de babası Afrika’dan geliyordu. Bu oran 2010 yılında % 32’ye çıktı. 2015’de ise neredeyse % 39’a.

Sıkı durun!

Kahve, kurosan, pastis, Eyfel, Şanzelize, müzeler, sanat, heykel ve filozoflar şehri Paris’te 2015 yılında doğan 100 çocuğun 74’ünün hem annesi hem de babası Afrika’dan geliyordu. İşte bizim romantik solcularımızın Paris’i yakan Mağripli çocukları bunlar.


Uzmanlar, ideal topluma varmak için sıradan halka beyaz yalanlar söyleyebilirler

Evrim sürecinin dişiler ve erkekler üzerinde hiçbir etkisi yoktur diyor Agah bey.

Neden diye sormuş biri?

Çünkü bizim bilincimiz var diye cevaplıyor psikiyatristimiz bu soruyu. Bu yüzden Evrim’den muafız galiba. Katılmadım.

Kusura da bakmazsanız bunu düz dünyacılık ile eşitleyeceğim. Farkı, kıraathane köşeleri yerine üniversitelerde öğreniliyor, yayılıyor.

Samimi olmam gerekirse Agah Bey’in de böyle düşündüğünü sanmıyorum. Ancak “toplumu ileri taşımak amacıyla” bazen beyaz yalanlar söylenebileceğini, bazen de gerçeğin tüm yönleriyle sıradan halka aktarılmaması gerektiğini düşünüyor olmalı.


BIR DE ÇOCUK YERINE KEDI DOĞURANLAR VAR

Anneler gününde onlar da kutlanmak istiyor.

İyi ki doğurmuşum sizi 💜 diye paylaşılmış mesela.


Toplumun kadınlara yüklediği annelik rolü üzerine Salpi Özgür ile de bir canlı yayın yapmıştım. Burada izleyebilirsiniz.